Gazeteci, Yazar Ve Fotoğraf Sanatçısı Atilla Alp Bölükbaşı İle Söyleştik Atilla Alp Bölükbaşı Trabzon’un yetiştirdiği önemli bir sanatçı, Akçaabat doğumlu… Bölükbaşı fotoğraf sanatının yanında Trabzon’un en zengin belge ve fotoğraf koleksiyoncusu… Araştırmacı yazar ve gazeteci… Aynı zamanda eski yayınlanan iki gazetenin de sahibi… Akçaabatlı olan sanatçı Trabzon’un yetiştirdiği önemli bir sanatçı. Onun için Trabzon bir kültür, Akçaabat ise o kültürün içinde önemli bir lokomotiftir. Hiçbir zaman sanata, kültüre yük olmadı, bir dönem gazete çıkardı hazırdan yedi, sonrasında ise kendi işini kurdu, A grafik ile birlikte Trabzon’da yapılamayanı yaptı, marka oldu. Türkiye’nin dört bir yanında, hatta Avrupa’da fotoğraf sergileri açtı. O adeta damlalarla arkadaş gibi oldu. Sergileri büyük ilgi çekti ve Trabzon fotoğraf sanatında da önemli bir yere geldi. O gülen insan, mütevazi insanı ihmal ettik. Ve sonunda teybimizi uzattık. Ortaya bu söyleşi çıktı. Kemalettin Tuğcu Bana Farklı Ufuklar Açtı
Taka: Atilla Alp Bölükbaşı nasıl bir çocukluk yaşadı
Atilla Alp Bölükbaşı: Çocukluğum çok güzel bir atmosferde , Akçaabat’ın en güzel yıllarında geçti. Akçaabat’ın sokaklarına, ağaçlarına, evlerine ve her şeyine aşık olan bir insanım…İyi bir gözlem gücüm var. Bunu ilkokuldan önce okuma yazma bilmediğim zamanlar daha iyi yapabilen biriydim. Çünkü hala hafızamda o yıllar ve o sokaklar var. Onların karakteristik özellikleri var. Sadece insanlar değil … Onların karakterlerini, yaşamdaki yerlerini, bize kattıklarını ya da bizden aldıklarını bunların hepsini hesaba katarak geldim. Ama Akçaabat gerçekten çok güzel ve özel bir yer. Biz Akçaabat’ı en yoğun , en hareketli, insanların sürekli sokaklarda gülerek yaşadığı ve akşamları gülerek sohbetlere daldığı bir mekân olarak yaşadık. Doğal olarak bunun etkisi bende var. Akçaabat sevdamın en önemli vurgusu bize önder olacak insanların varlığıydı. Mesela fotoğrafla ilk tanışmam bizim evin arkasında Fotoğrafçı Ziver ve Fotoğrafçı Kemal vardı onlarla oldu. Daha sonra eski Akçaabat fotoğraflarını Zeki Sezgin ve oğlu Ali Sezgin’den gördüm. Onlar bana ufuk ve farklı dünyalar açtı. İlkokul yıllarında şiir ve hikâyeler yazdım. İyi bir arşivciyim aynı zamanda. Yaşam bir yumak o yumağın içinde biz sanatı yoğura yoğura geldik. Dağ mı oluruz darmadağın mı oluruz bilmiyoruz. Bir halk kütüphanemiz vardı ve orada en çok kitap okuyan bendim. Bütün boş vakitlerimi orada geçirirdim. Sonra sokaklarda insanları gözlemlerdim. Daha sonra ilgim olmadığı halde bazı insanları dinleyip onların yaşamlarında farklılıkları anlamaya çalışırdım. Okuma yazmaya başladıktan sonra şiirler yazdım. O zaman Doğan Kardeş, Milliyet Çocuk ve Seksek Dergisi vardı. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarının benim hayal dünyamın gelişmesinde büyük bir etkisi var. Mesela bir kitabı biterdi eğer başka bir kitabı yoksa o kitabı bir defa daha okurdum. Kemalettin Tuğcu bana çok farklı ufuklar açardı. Akçaabat Farklı Bir Kültür
Taka: Akçaabat nasıl bir Akçaabat sizce?
Atilla Alp Bölükbaşı: Akçaabat: İstanbul’u, günlük yaşamı, günlük gelişmeleri, aktiviteleri takip eden bir yer. Sahillerde kadınların oturduğu denize girdiği, kızların bisiklet sürdüğü, günlük gazetelerin haftalık dergilerin sürekli ve yoğun bir şekilde takip edildiği, hafta sonları 2 matine Türk filmlerinin ailece izlendiği, arabaların mahallerde gezip insanları sinemaya çağırdığı ve mahallerin tıklım tıklım dolduğu bir Akçaabat. sinemalarda biz çocukların en önde taburelerde oturup gözümüzü perdeye dikerek filmleri oradan hayranlıkla izlediğimiz bir dönemdi. Doğal olarak Akçaabat’ın farklılığı burada. Akçaabat çocukluğumda dans yarışmalarının yapıldığı bir yerdi. Akçaabat Plajı, gazinosu, Adnan şenses’lerin şarkı söylediği bir yerdi. Böylesine bir Akçaabat bu sıradan bir yer değil. Küçük bir yer gibi gelir insanlara ama değil. Akçaabat farklı bir kültür. Zaten bunu Erol Günaydın’da sürekli söylüyordu. Bende o Akçaabat’ta yaşadım. Bugün yaşatılmaya çalışılan Orta Mahalle evlerinin mimarisi konak yaşantılarının sürdüğü o yerlerde güzel medeniyetler ve kahve sohbetleri vardı. İnsanlar hayatı teknoloji olarak algılıyor
Taka: Yakın çekimlerden çılgın görüntüler yansıtıp uzak çekimlerde de tarih yol alıyorsunuz. Trabzon’da kaybedilmiş olan neler var? Siz o kaybedilmişleri mi yakalamaya çalışıyorsunuz?
Atilla Alp Bölükbaşı: Sevgi yoğunluğu bizi öyle bir atmosfere taşıdı ki bir miras gibi o sevgiyi alıp bir başkalarına taşıma görevi verdi bize. Yeni kuşaklar yeni insanlar yaşadıkları mekânların öykülerini bilmiyor. O sokaklarda kimler nasıl yaşamış, neye gülmüş neye ağlamış onları bilmiyorlar. Bilmedikleri için hayatı hep elektronik dijital bir yaşam olarak algılıyor. Şu anda başkalaşan bir yeni nesil yetişiyor. Aile ortamında başka, dışarda başka, kendini anlatmakta ve kendini bir yere koymakta sıkıntı yaşayan, kendini bir kimlik olarak zorluk çeken bir nesil yetişiyor. Bunun sebebi çevre, sokaklar, insanlar. Anlattığım bizi besleyen şeylerin çoğu kayboldu. Bunların kaybolmasına sebep teknoloji ve hiçbir şeyin kontrolünü yapmamamızdır. Bir şeyleri deneyerek yaşama sokmadık ama o şeyler bizi deneyerek bizden neler alabileceğinin hesabını yaptı. Şimdikiler sevginin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar. Eskiden çocuklar elde edemedikleri şeyleri elde ettikleri zaman seviniyorlardı. Şimdi ise her şeyi rahatlıkla elde edebiliyorlar. Şimdi her şey başkalaşıyor. Ellerinde meslek yok ve geleceğe dair bir amaçları yok. Sanat Üretmektir
Taka: Peki bu toplumun sanata karşı bakış açısı nedir?
Atilla Alp Bölükbaşı: Bazı ülkelere gıpta ediyorum. İnsanlar örgütlenip gençleri kazanmak için kurslar açıyorlar. Gençlere farklı meziyetler kazandırmaya çalışıyorlar. Meslek hayati idam ettirmek için bir vasıftır. Bir öğrenci ‘hocam fotoğraftan para kazanabilir miyiz’ diye bir soru yöneltti bana. Ayakkabı boyarsın Ali olursun, iyi ayakkabı boyarsın Ali Bey olursun dedim. Ali olursun kırk çift ayakkabı boyarsın, ama yirmi çift ayakkabı boyarsın Ali Bey olursun yine 40 lira kazanırsın ama itibarın olur dedim. Mesleğini iyi yaptığın için. Bu sana Ali Bey olmayı kazandırır. Ne olursa olsun yaptığın mesleğin en iyisini yapacaksın. Mesela ben Trabzon’da gençleri kazanmak için kurslar açıldığını görmedim. Şu an Trabzon’da binlerce Ogün Samast geziyor. Hiç birinin cebinde parası yok. Cebine yüz lira koyan onlara istediği işleri yaptırıyor. O insanları bir daha topluma kazandıramazsınız. Müzeler Kent Bellekleridir
Taka: Trabzon’a bir müze kazandırdınız, tarihe imza atmak nasıl bir duygu?
Atilla Alp Bölükbaşı: Trabzon çok önemli bir kent. Tarihi kimliği tarihle yaşıt. Bu kent güzel şeylere layık. Bu güzelliklerin başında müzeler gelir. Müzeler kent bellekleridir. Öncelikle bu güzel müzenin açılmasında ortahisar belediye başkanımız av. Ahmet Metin Genç’ in ve Sosyal İşler Müdürümüz Hacı Nail Altunay’ın çok büyük emeği var. Onlara bu önemli müzedeki istek ve yorucu çalışmaları için vefa borcumuz var. Buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Sonra müze oluşumunda benim yanımda çok önemli bir insan, Trabzon için çok değerli bir Yazar Veysel Usta var. Kadim dostum… Çok büyük. Yine Trabzon için, Trabzon sanatının ağabeyi ve en büyük destekçisi eski bakanımız sayın Faruk Nafiz Özak bey var, emekleri var.. Onlara gönül dolusu teşekkürlerimi iletiyorum, Trabzon Tarih Müzesi Trabzon’a hayırlı olsun.. Trabzon daha başka müzelere kazandırılmalı… Bu konuda Büyükşehir Belediye Başkanımızın da çalışmaları var. Güzel şeyler olacak, heyecanlanıyorum Trabzon adına.. Fotoğrafı Fotoğraf Yapan Hikâyesidir
Taka: İlk fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız? İlk fotoğraf makinenizi kim aldı?
Atilla Alp Bölükbaşı: Benim sanata karşı büyük bir merakım vardı. İlkokuldayken Hıdırnebi ile ilgili kitap yazdım. Oradaki öyküleri araştırmak için yürüyerek giderdim. Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarındaki maceraperestliğin çok büyük katkısı oldu. 13 yaşında kendi evimde karanlık odam vardı. Ben de ilgiliydim. İlk makinemi Almanya’dan abimin arkadaşı getirdi. Sanata ve fotoğrafa karşı merakımı bildiği için bana fotoğraf makinesi hediye etti. O yıllarda fotoğraf çekmeye başladım. Fotoğrafı fotoğraf yapan hikâyesidir. Fotoğrafı imal etmek farklı bir duygudur. Binlerce sayfalık çok geniş bir koleksiyon yaptım. Trabzon’a ait olan Bine yakın fotoğrafı Ortahisar Belediyesi Tarih Müzesi’ne verdim. Nereye Ve Neye Baktığını İyi Anlatmak Lazım
Taka: Bugün fotoğraf makineleri çok teknolojik. Fotoğraf sanatçılığında marifet nereye kalıyor?
Atilla Alp Bölükbaşı: Teknoloji ne kadar iyi olursa olsun eğer sen göremiyorsan, bakamıyorsan, baktığın şeyleri anlatamıyorsan ve onlarda farklı bakışı yakalayamıyorsan makinen ne kadar iyi olursa olsun hepsi benim için boş bir hikâye. Çünkü göz önemlidir. Nereye baktığını iyi anlatmak lazım. İnsanlar Faroz’a iniyorlar güneşin batışının kızıllığını çektiği zaman kendilerini fotoğraf sanatçısı sanıyorlar. Fotoğrafta bir birikimdir… matematiksel hesaptır… yol uzun, sanatçı kimliğini doldurmak zordur. Mesela aynı şiiri beraber yazabilir miyiz? Bu duygu işidir.
Kaynak : http://www.takagazete.com.tr/sanat-onun-ruhunda-var-roportaj,48.html